Güler Sabancı

Dedem Hacı Ömer Sabancı, “bu topraklardan kazandıklarımızı bu toprakların insanları ile paylaşma”yı ilke edinmiş, çocuklarını da bu bakış açısıyla yetiştirmişti. Böyle bir ailede yetişmenin etkisiyle, ailemizde herkes kendi hayır işlerini yapıyordu. Bir süre sonra aile içinde, başta amcalarım Sakıp Sabancı ve Hacı Sabancı olmak üzere “küçük küçük bir şeyler yapacağımıza bir araya gelip daha anlamlı, daha kalıcı şeyler yapmalıyız, bunu kurumsallaştırmakta fayda var” diye konuşulmaya başlandı.

Sonuçta Sabancı kardeşler, 1974 yılında Sabancı Vakfını kurmaya karar verip, anneleri Sadıka Sabancı’ya konuyu açıyorlar ve “sen varlığından bir miktar bağışlar mısın?” diye soruyorlar. Sadıka Ana da, “Ne bir miktarı, hepsini vereyim, altı tane oğlumsunuz beni aç açık bırakmazsınız herhalde” diyor ve tüm malvarlığını Vakfa bağışlıyor.

Gerek dedemin paylaşma felsefesi, gerekse babaannemin cömert bağışı, Sabancı Topluluğu ve Sabancı Vakfı olarak bizlere bugün de ışık tutuyor: Bir elimizle çalışarak, üretirken, diğer elimizle hayır işlerimizin doğru kanallarla, doğru yerlere ulaşmasını, ulaştığı yerlerde insanların hayatlarına değip, kalıcı farklar yaratması için çalışıyoruz.

Vakıflar, bugün olduğu gibi geçmişte de ekonomik ve sosyal gelişimin önemli bir aracıydı. Her dönemde toplumun farklı sorunları ve ihtiyaçları oluyor. Vakfımızın kurulduğu dönemlerde okullar, öğrenci yurtları, sağlık tesislerine ihtiyaç vardı. Biz de Sabancı Vakfı olarak kuruluşumuzdan bu yana Türkiye genelinde yüz yirmiden fazla kalıcı eseri toplumun hizmetine sunduk. Bunların arasında, Sabancı Üniversitesi de dahil olmak üzere; okullar, yurtlar, öğretmenevleri, kültür merkezleri gibi eserler var…

Bugüne kadar otuz yedi binin üzerinde üniversite öğrencisine burs verdik, vermeye de devam ediyoruz. Ödül Programlarımız ile eğitim, sanat ve spor alanlarında başarıları teşvik ediyoruz.  Çeşitli festivallere ve yarışmalara destek oluyoruz. Diğer taraftan, vakfımızın kurulduğu dönemden bu yana değişen ihtiyaçlar paralelinde faaliyet alanlarımız da gelişti. Biz de vakıf olarak kendimizi geliştirdik, yeni bir vizyon oluşturduk.  Gelecek nesiller için daha iyi bir dünya yaratmak üzere; “toplumsal sorunlara kalıcı çözümler üretmeye”, “toplumsal gelişmede sürdürülebilirliği” sağlamaya odaklandık. Yeni olarak “Hibe Programları”nı geliştirdik. Kadınlara, engellilere ve gençlere ilişkin sorunların çözümü için çalışan sivil toplum kuruluşlarına hibe desteği veriyoruz.

Sabancı Vakfı otuz dokuz yılda çok ciddi yatırımlar yaptı. Bunun son altı yılında ise, mevcut faaliyetlerimize devam etmenin yanı sıra, yeni uygulamalara da odaklandık. Kendimize daha işbirlikçi, daha çok ortaklıklarla çalışmaya yönelik yeni stratejiler belirledik.  Amacımız; “faydayı arttırmak, çarpan etkiyi çoğaltmak, sadece günlük ihtiyacı giderecek yardımlar yerine, sürdürülebilir iyileşme sağlamak”.

21’inci yüzyıl, toplumların iklim değişikliği, terör, göç, ekonomik krizler gibi birçok yeni sorunla mücadele ettiği bir dönem… Biz de Sabancı Vakfı olarak, birikimlerimizi, bugüne kadar yaptıklarımızdan öğrendiklerimizi, toplumun bizden beklentisini üst üste koyduğumuzda “kadınlar”, “gençler” ve “engelliler” alanlarına odaklanmayı seçtik.  Toplumsal Gelişme Hibe Programımızla; Kadınlar, Gençler ve Engellilerin toplumda eşit fırsatlara sahip olmaları amacıyla geliştirilen projelere destek veriyoruz.

İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), Birleşmiş Milletler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlendirilmesi Birimi (UN Women), Sabancı Üniversitesi ve Türkiye Belediyeler Birliği olmak üzere Türkiye’nin önde gelen kurumlarının işbirliğiyle, “Birleşmiş Milletler Kadınların İnsan Haklarının Geliştirilmesi Ortak Programı”na destek veriyoruz.

Toplumsal gelişme adına fark yaratan kurum, proje ve isimleri desteklediğimiz “Fark Yaratanlar” programımız devam ediyor. Fark Yaratanlar programıyla da toplumsal gelişme adına yapılan çalışmaları görünür kılarak, iyi örneklerin çoğalmasını teşvik ediyoruz.

Kadın, genç ve engellilerin eşit fırsatlara sahip olmaları ve topluma aktif katılımlarının Türkiye’de toplumsal kalkınmanın temellerini oluşturduğuna olan inançla yürüttüğümüz Hibe Programları ve Fark Yaratanlar Programı ile 71 ilde 360.000 kişinin hayatında fark yarattık.  Bu sayı, doğrudan dokunduğumuz insanların yarattığı çarpan etki ve diğer faaliyetlerimiz ile ulaştığımız kişilerle birlikte milyonları aşıyor. Yüzlerce sivil toplum gönüllüsü ile tanıştık. Onları birbirine tanıştırdık. Hem bu ağın içinde olmak hem de toplumda ihtiyaçları ve sorunları neredeyse görünmeyen ama oldukça geniş bir nüfusu kapsayan çifte dezavantajlı kişilerin hayatında fark yaratabilmek, bizi çok mutlu ediyor.  Ancak elbette verilen destek rakamların ötesindedir. Destek verdiğimiz tüm projelerin yarattığı toplumsal etkiler bizleri çok heyecanlandırıyor…

2007 yılından bu yana her yıl Filantropi Semineri düzenliyoruz. Seminerde, sivil toplum, özel sektör ve kamu kuruluşu temsilcilerini uluslararası uzmanlarla bir araya getirerek sivil toplum alanındaki yeni yaklaşımlar konusunda bilgi paylaşımına imkan sağlıyoruz.

Filantropi alanındaki çalışmalarımız dünyanın önde gelen kuruluşları tarafından ödüllendirildi. 2011 yılında eski Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bill Clinton’ın kurduğu Clinton Global Initiative tarafından, Clinton Küresel Vatandaşlık Ödülü’nü (Clinton Global Citizen Award) aldım. Kadınlara ve kız çocuklarına yaptığımız katkılar ile Türkiye’nin sosyal, kültürel ve ekonomik gelişimi için yaptığımız çalışmalar nedeniyle “Leadership in Corporate Sector” (Kurumsal Liderlik) kategorisinde ödüllendirildim.

Ayrıca 2012 yılında ABD eski Başkanı Bill Clinton’ın kurduğu Clinton Küresel Girişimi’nin (Clinton Global Initiative-CGI) yıllık toplantısında ABD Başkanı Barack Obama’nın kadın ve kız çocuklarının desteklenmesine yönelik mesajlar verdiği açılış konuşmasının ardından gerçekleştirilen oturumda, Sabancı Vakfı’na “Çocuk Gelinler” alanında desteklediği çalışmalardan dolayı Clinton Küresel Girişimi tarafından teşekkür edildi.  Eski Başkan Clinton da bir teşekkür sertifikası takdim etti. Clinton bu desteklerimizden dolayı aralarında Obama’nın da bulunduğu katılımcılara Sabancı Vakfı’nın “Çocuk Gelinler” çalışmalarından övgüyle bahsetti.

Türk hayırseverliğine Avrupa standartlarını getirmek konusundaki öncü uygulamalarımız nedeniyle Mercator Fonu tarafından Avrupa Birliği Konseyi Genel Sekreteri Javier Solana’nın Başkanı olduğu Jüri tarafından “Raymond Georis Yenilikçi Filantropist” Ödülü’ne layık görüldük. Bu ödül ile Sabancı Vakfı Avrupa’nın en önemli filantropi ödülü listesine Türkiye’den giren ilk vakıf oldu.

Hayırseverlik zamanla gelişen bir duygu… Küçüklükten itibaren böyle bir ortamda büyüyünce bu duygu, insanın yaşamının, değer yargılarının bir parçası oluyor. Sabancı Kardeşlerin kurduğu ve bugünlere gelen Sabancı Vakfı, kuvvetli bir paylaşma arzusunun kurumsal hale gelmesinin, sürdürülebilir katkı yapmasının sonucudur. Bizler de şimdi bu kurumsal yapıyı devam ettiriyoruz. Aynı zamanda, küresel anlamda gelişmeleri, değişimleri yakından izliyoruz.

En büyük ilhamı Vakfımızın kuruluşuna önderlik eden babaannem Sadıka Sabancı’dan aldım. Babaannem, çok duyarlı bir kadındı. Bugünlerde sıkça konuşulan “empati” duygusu çok yüksekti. Bu ikisi bir hayırsever olabilmek için önemli şeyler. Bunun yanı sıra, vakfımızın tüm faaliyetlerinde dedem Hacı Ömer Sabancı’nın “Bu topraklardan kazandıklarımızı bu toprakların insanlarıyla paylaşmak” felsefesini her zaman hatırlıyorum. Bu felsefeden yola çıkarak faaliyetlerimizi hayata geçiriyoruz. Ayrıca, amcam Sakıp Sabancı da, sadece ekonomik faaliyetlerimize değil, hayırseverlikle ilgili faaliyetlerimize de liderlik ederek bize örnek oldu. Onu da her zaman minnetle hatırlıyorum.

Kendimizi “stratejik hayırseverlik” yapan bir kurum olarak tanımlıyoruz. “Stratejik hayırseverlikte”, konu uzmanı kuruluşlar tarafından toplumsal ihtiyaçlar belirlenir ve bu ihtiyaçların giderilmesi için hangi yöntemlerin en etkili olacağı tespit edilir. Verilen desteğin ardından bu çalışmalar yakından takip edilir ve sonuçlandığında etki değerlendirmesi yapılır. Biz de Sabancı Vakfı olarak çalışmalarımızı bu doğrultuda gerçekleştiriyoruz. “Stratejik hayırseverlik”, geçmişteki hayırseverlik anlayışını değiştirdi. Geçmişte hayırseverlik çalışmaları bağış yapılması ya da okul, çeşme, hastane yaptırılması ile sınırlıydı. Geleneksel hayırseverlik anlayışı tabi ki sürecektir, ancak değişen toplumsal ihtiyaçlar ve küresel koşullar bizi sürdürülebilir ve stratejik çalışmalar yapmaya itiyor. Toplumumuzun sorunlarını tespit ederek, çözüm önerileri getirmemiz gerekiyor.  Tüm toplumsal sorunlarda aynı kararlılık, sabır, azim ve cesarete sahip olmalıyız. Çünkü toprağa bir tohum atıyoruz, yeşermesi uzun yıllar, meyve vermesi ise bir ömür sürüyor.

Babaannem Sadıka Sabancı, “bizim kadar şanslı olmayanlara yardım etmek lazım” derdi. Bence bağışçılık, böyle bir anlayışın üzerine inşa edilen bir yaşam şekli… İnsanları mutlu etmekten mutlu oluyorsanız, bunun en iyi yolu bağış yapmaktır. Günümüzde gerek kendi toplumumuzun, gerekse dünyanın baş etmek zorunda olduğu çok çeşitli ve hayati toplumsal sorunlar var. Bu konuda sivil toplum, iş dünyası ve kamu kurumları olmak üzere hepimize çok büyük sorumluluk düşüyor.  Hep birlikte ülkemizin sosyal ve toplumsal sorunlarına eğilmeli, bu sorunları çözmek için yaklaşımlar ve öneriler geliştirmeliyiz.  İşbirliği, paylaşım ve dayanışma ile toplumsal gelişmenin mümkün olduğunu gösterebilmeliyiz.