Dr. Servet Harunoğlu
2008 yılına kadar hayatımın merkezinde işim yer alırken Ümit Kıvanç’ın “Kızlar ve Kökler” adlı belgeselini tesadüfen izlemem ve belgesele konu olan o sosyal girişimciyi tanımamla yaşamım başka bir boyut kazandı. Hisar Anadolu Destek Derneği’ni Robert Kolejli arkadaşlarımla kurmadan önce normal bir iş adamının gelişim çizgisine uygun denilebilecek bir doğrultuda ilerliyordum.
Biz mezunlarının kişisel gelişiminde ve sosyal sorumluluk bilincinin yerleşmesinde büyük bir etkisi olan ve unutamadığımız yıllarımızı geçirdiğimiz Robert Kolejini (1968) bitirdim. Amerika’da elektrik mühendisliği üzerinde yüksek lisans ve doktora programları (Northwestern Üniversitesi, Şikago,1970, 1973) tamamladım. Yurda döndüğümde Boğaziçi Üniversite’sinde öğretim üyesi olarak çalıştım; ta ki 1978’deki siyasi olaylar ve çalkantılı dönem nedeniyle buradaki görevimi bırakana kadar. Daha sonra iş hayatına atıldım. Yurtiçinde ve yurtdışında operasyonları olan çok sayıda ticari ve sanayi girişim başlattım; ortaklıklar kurdum. Petrol, sanayi, inşaat gibi çeşitli alanlarda faaliyetleri olan bu şirketlerden bazıları Fintraco Construction and Contracting Co. Inc., Tarkim Tarimsal Kimya A.S., PimsaOtomotiv A.Ş., Donau Express Shiffarts GmBH, Matin JV, Polfin Consortium S.A. idi.
Bu yıllarda sivil toplum kuruluşları (STK) ile tek yakınlığım meslek ve iş örgütlerinin yönetim kurullarında aldığım görevlerle sınırlıydı. Bunların içinde Türk- Kazak İşadamları Derneği, Dünya Ekonomik Forumu, Şikago Yöneticiler Kulübü Uluslarararası Danışmanlık Konseyi yer alıyor.
2008’de yurtdışındaki girişimlerimi satma, yurt içindekileri tutma kararı alıp yarı tekaütte geçince “bu memlekete yatırımlardan başka ne katkım olabilir” diye düşünmeye başladım. İşte o zaman Ümit Kıvanç’ın “Kızlar ve Kökler” isimi kısa filmi karşıma çıktı. Filme konu olan Enver Özkahraman, Van’da çok sevilen bir “Yol, Su, Elektrik” emeklisi. Hakkari’de Köy Hizmetleri’nden emekli olduktan sonra Van’a yerleşmiş. Aynı zamanda bir fotoğrafçı ve ressam olan Enver Bey Van’ı ilçe ilçe, köy köy dolaşmış. Kilimin çok ucuza mal edildiği, kalitesiyle, renkleriyle, motifleriyle özünden uzaklaştığı ve değerini yitirdiği günümüzde kaybolmakta olan yöresel kilim motiflerini ve dokuma-kök boyama usullerini bulup ortaya çıkarmış ve hatta bunları kitap haline getirmiş. Bununla da yetinmeyip Van’da küçük bir atölye kurmuş ve okula gidemeyen, köylerinden göç etmek zorunda kalan ailelerin, maddi durumu iyi olmayan genç kızlarına atölyesinde eğitim vermeye ve kilim dokumayı öğretmeye başlamış.
Filmi izledikten sonra hemen bir mektup yazarak Enver Bey’le temasa geçtim. Ardından Van’a gidip kendisiyle tanıştım, birbirimize kanımız kaynadı. Bu atölyenin genç kızlara sadece gelir yaratmadığını aynı zamanda okuma yazma, anne-çocuk sağlığı eğitimleriyle verildiğini gördüm ve çok etkilendim. Bunun içerisinde ben de olmak ve mümkün olan her şekilde destek vermek istedim.
Ortada bir sürdürebilirlik sorunu olduğunu tespit ettim ve “atölyenin ürettiği kilimleri nasıl daha geniş kitlelere ulaştırabilirim” diye kendi kendime sorarken Robert Kolejli arkadaşlarımı da işin içine katmanın yararlı olabileceğini düşündüm. Onlar da bu fikre inandılar. Projeyi daha sürdürebilir hale getirmek için bir dernek kurduk ve derneğin okulumuzun sembolü olan hisar ile anılmasına karar verdik. Bu ülkede doğmuş, iyi eğitim almış, meslek sahibi olmuş, büyük şehirlerde yaşamış, çeşitli konularda kendi geliştirme imkanı bulmuş kişiler olarak bizlerin bilgimizi, tecrübemizi ve birikimlerimizi zor hayat şartlarında yaşayan insanların yaşamında bir şeyler değiştirmek için kullanmamız gerektiği inancı ile yola çıktık. Şimdi de hepimiz tecrübemizi, zamanımızı, paramızı ve bağlantılarımızı beliren ihtiyaçlar doğrultusunda derneğe aktarıyoruz.
Derneği kurduktan sonra topladığımız fonlarla 1990 ile 95 yılları arasında Van’da köyleri boşaltılan ve çeper mahallelere yerleşmek zorunda kalan ailelerin kızlarının faydalanabileceği 5 atölye kurduk. Enver Bey’in tanınan ve güvenilen bir kişi olması dolayısıyla aileler gönül ferahlığı ile kızlarını atölyelere gönderiyorlar. Enver Bey’in kurduğu mekanizmayı genişleterek 2010-2012 arasında 120 genç kıza bu atölyelerde kilim örmeyi öğrettik. Ürettikleri kilimler dernek tarafından satın alınıyor ve daha sonra ‘KILIMWORKS’ markasıyla kermeslerde satılıyor. Genç kızlar dokudukları metrekare kilim karşılığında bir gelir elde ediyorlar. Kilimleri İslam – Türk Sanatları Müzesi, Topkapı Sarayı gibi önemli yerlerdeki stantlarda satışa sunuyoruz. Santa Fe International Folk Art Market ve Washington D.C. Textile Museum gibi yerlerde de kilimlerimizi görücüye çıkarttık. Ben bu bağlantıların yaratılmasına ve markanın daha fazla yerde alıcı ile buluşmasına yardımcı oldum.
Van Depreminin ardından 3 atölyemiz kullanılamaz hale geldi ve çalışmalar bir nebze sekteye uğradı. Kalan 2 atölyede ise 55 kız hem çalıştılar hem de deprem sonrası yardım seferberliğinde rol aldılar. Önce depremden etkilenen ailelerin ihtiyaçlarını tespit ettiler, sonra da bu doğrultuda bizim temin ettiğimiz yardım paketlerini deprem mağdurlarına ulaştırdılar. Şu anda bu atölyelerden biri onarıldı. Belediyenin verdiği arazi üzerine ise iki prefabrik atölye yapılıyor. Bunlar da tamamlandıktan sonra eski üretim seviyesine dönmeyi ve hatta yararlanıcı sayısını arttırmayı hedefliyoruz.
Deprem atölyelerimize zarar vermiş olsa da sonrasında bu bölge üzerinde oluşan ilgiyi sürdürebilir çalışmalara yönlendirerek durumu artıya çevirmeye çalıştık. Türk Filantropi Fonu, International Woman of İstanbul, ODTÜ Mezunları Derneği, Genel Enerji, ENKA, Turkish Cultural Foundation gibi bağışçı gruplarının desteğini aldık. Bunun için tüm bu gruplarla temasa geçip katkılarını istedim.
Sonuçta kilim atölyelerinde yörenin geleneksel dokuma tekniklerini koruyarak kilim üreten genç kızlarımıza el ve iş becerisi kazandırarak ve evlerine gelir getirmelerine yardımcı olarak ekonomik ve sosyal gelişmelerine katkı sağlayacak bir platform oluşturduk. Genç kızlarımıza öğrettiklerimiz sadece kilim örnekleri ile kısıtlı kalmadı. Kızlar, Türkçe, anne ve çocuk sağlığı, bilgisayar, seramik yapımı ve hijyen gibi bir çok alanda ders görüyorlar. Şehir ve ülke dışındaki kermeslerle farklı dünyalarla tanışıyor, vizyonlarını genişletiyorlar. Herşeyden önce evlerinden dışarı çıkıp başkalarıyla birlikte birşeyler yapma deneyimini yaşayarak sosyalleşmiş oluyorlar. Kendilerine güvenleri ve insanlarla ilişkileri gelişiyor. Pek çok konuda farkındalıkları artıyor. İki yıl gibi kısa bir süre içerisinde bu genç kızlarımızın hayatında meydana gelen değişikliklere baktığımda yaptığımızın ne kadar doğru bir iş olduğunu görüyorum ve daha da fazlasını yapmamız gerektiğini düşünüyorum.
Bundan sonra Van’da bu tür kalkınma çalışmalarına devam etmeyi istiyorum. Genç kızlarla olan kilim çalışmalarımız bundan sonra kendi kurdukları kooperatif çatısı altında devam edecek. Hisar Anadolu Destek Derneği kooperatifin bir üyesi olarak üretilen kilimlere piyasa bağlantısının kurulmasında yardımcı olmaya devam edecek. Diğer yandan bu bölge için başka planlarım da var. Mikro-kredi yoluyla arıcılık ve tiftik keçisi temelli hayvancılığı geliştirmek ve gençlerin güvenli bir şekilde sosyalleşebileceği ve bilgilenebileceği internet merkezleri oluşturmak yakın dönemli planlarımız arasında yer alıyor. Birşey koydukça daha çok şey alıyor olmak insanın vermeye olan isteğini arttırıyor. Van’daki çalışmalar bana hem böyle bir tatmin hem de bu katkılara devam etmek için bir motivasyon kazandırdı.
Girişimcilik hayatımda, Sovyetler birliğinde yoğun çalışmalar yürütmüş biri olarak 1990’lı yılların başında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin çöküşüne bire bir tanıklık ederken, kendime Kapitalizmi dengelemek için ileride nasıl bir dinamik ortaya çıkacağını sorup duruyordum. O zamanlar STK’ları gittikçe önem kazanacak ve değişimin sürükleyicisi aktörler olarak hayal ettim. Yıllar içinde STK’ların bu noktaya gelemediğini görünce bu öngörümde yanıldığımı sanmıştım. Bugün bu projelerin içinde yer alarak ve yaratılan somut etkiyi gözlemleyerek STK’ların değişimi yaratmaktaki gücüne tekrar inanmaya başladım. Bu sefer bir beklenti veya öngörü olarak değil, STK’ların insanların yaşamında nasıl farklar yarattığını gördüğüm için bunu çok daha emin olarak söyleyebiliyorum. O yüzden insanları STK’ların potansiyeline inanmaya ve onları desteklemeye çağırıyorum.