Zengin ve Cömert: Giving Pledge

2010 yılında Bill ve Melinda Gates çifti ile Warren Buffet’ın başlattığı Giving Pledge (Bağış Taahhüdü) kampanyası, dünyanın dört bir yanındaki en zengin bireyleri ve ailelerini servetlerinin yarısından fazlasını hayattayken veya vasiyetleri üzerinden filantropik girişimlere ve hayır kuruluşlarına bağışlamaya davet ediyor. Kuruluşundan bu yana 200’den fazla bireyin imzaladığı Giving Pledge, taahhütte bulunmamış yüksek gelirli bireyleri de servetlerini toplum yararına kullanmaları için harekete geçmeye teşvik ediyor. Ayın yazısında, Giving Pledge’in oluşumu ile yaygınlaşmasına, ve taahhüdü imzalayan Melinda Gates, Brian Armstrong ve Hamdi Ulukaya gibi üç farklı profilin bağışçılık hikayesine yer verdik.

Yazan: Onur Sazak ve Aslı Altınışık

2018 yılında Forbes dergisi tarafından dünyanın en güçlü 6. kadını seçilen, Bill ve Melinda Gates Vakfı’nın eş başkanı Melinda Gates, Ekim başında Time dergisi için kaleme aldığı yazıda kişisel servetinden 1 milyar doları kadının toplumdaki yerinin güçlenmesi için bağışlayacağını duyurdu.

“1 milyar dolar yüksek bir miktar olabilir; fakat aynı zamanda gerekli olanın çok küçük bir bölümü,” diyor Gates ve ekliyor: “Bugün taahhüt etmiş olduğum bu miktar, bu konu üzerine odaklanan uzman ve savunuculara duyduğum güveni simgelemekle birlikte, aynı zamanda diğer bağışçılara harekete geçmeleri ve kendilerinin de taahhütte bulunmaları için yapılmış bir davet.”

Gates’in çağrısı, 2010 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayan ve kısa sürede dünyanın çeşitli yerlerine yayılan Giving Pledge (Bağış Taahhüdü) kampanyasını yeniden gündeme taşıdı. Giving Pledge, dünyanın en zengin bireyleri ve ailelerini servetlerinin yarısından fazlasını yoksullukla mücadele, mültecilere yardım, sağlık, eğitim, kadın ve kız çocuklarının güçlenmesi gibi küresel sorunlara yoğunlaşan filantropi çalışmalarına ve hayır kuruluşlarına bağışlamaya teşvik ediyor. Bağış taahhüdünde bulunan bireyler, taahhütlerini yaşamları boyunca yerine getirmekte ya da miraslarına dahil etmekte serbestler. Kendilerinden beklenen, servetlerinin büyük bölümünü ortak geleceğimizi tehdit eden sorunların çözümü için yapılan çalışmalar için bağışlayarak, bu girişimleri sürdürülebilir ve uzun soluklu kılmaları.

Yaklaşık on yıl önce Bill ve Melinda Gates Vakfı’nın Kuzey Amerika’da başlattığı Giving Pledge, 2019 yılının Mayıs ayı itibarıyla 23 ülkeden 204 kişinin taahhüdünü almış bulunuyor. Kampanyanın hedef kitlesini ise kişisel servetleri 1 milyar doları aşan yüksek gelirli bireyler (high net worth individuals) oluşturuyor. Yüksek gelirli bireylerin katılımı sadece maddi destek taahhüdüyle sınırlı kalmadığı gibi; katılımcılar bu platform üzerinden diğer filantropistlerle bir araya geliyor, onlarla başarı veya mücadele öykülerini paylaşıyor ve yenilikçi uygulamalar üzerine—hem birbirleriyle hem de ilgilendikleri alanların uzmanlarıyla—görüş alışverişi yapıyorlar.

Yüksek gelirli bireylerin bağış pratikleri açısından incelendiğinde Giving Pledge’in halihazırdaki yöntemlerden daha farklı bir açılım sunduğu gözlemleniyor. Son yıllarda yüksek gelirli bireylerin özellikle bireysel bağışlarında önemli bir artış gözlemleniyor. Coutts Milyon Dolarlık Bağışçı Raporu’nun 2015 yılı verilerine göre; Birleşik Krallık, ABD ve Ortadoğu’da yapılan toplam 56 milyar dolarlık bağışın yüzde 85’i Yüksek Gelirli Bireylerin bağışlarından oluşuyor.[1] Özellikle köklü aile kuruluşlarını devralan bu yeni kuşak bağışçılar (nextgen donors), bağışlarını geleneksel aile vakıfları aracılığıyla değil, bireysel bağış yöntemlerini kullanarak yapmayı tercih ediyorlar.

Yeni kuşak bağışçılar, servetlerini filantropik amaçlar doğrultusunda kullanma konusunda cömert davransalar da basında ve kamuoyunda en fazla şüphe ve eleştiriye de yine bu grup maruz kalıyor.[2] Gerek çeşitli Avrupa ülkelerinde gerekse bazı Ortadoğu ve Asya ülkelerinde yüksek gelirli bireylerin bağışlarıyla geçmişteki haksız kazançlarını ve hak ihlallerini meşrulaştırmaya çalıştıklarına dair bir görüş var.[3] İspanya’dan Avusturalya’ya kadar uzanan ortak eleştiri ise bu bireylerin yüksek gelirlerine paralel olarak yüksek miktarlarda bağış yapmaları yerine, daha fazla vergiye tabi tutularakbu vergilerden elde edilen gelirle sosyal hizmetlerin, eğitim ve sağlık altyapılarının güçlendirilmesinin daha faydalı olacağı yönünde.[4] Bu eleştirilere maruz kalan yüksek gelirli bireyler ise bağış miktarlarını, amaçlarını ve yöntemlerini kamuoyu önünde paylaşmaktan çekiniyor. Dahası, yaptıkları bağışları büyük ölçüde gizledikleri için diğer bağışçılarla etkileşime geçemiyor, yöntem ve odaklandıkları sorunlar hakkında birbirleriyle görüş alışverişinde bulunamıyorlar.

Bu açıdan değerlendirildiğinde, Giving Pledge çok fazla göz önünde olmak istemeyen yüksek gelirli bireylere birtakım olanaklar sağlıyor. Öncelikle, bireyler servetlerinin yarısından fazlasını bağışlayacaklarını taahhüt etmek zorundalar, fakat kendilerinden rakamsal bir değer beyan etmeleri beklenmiyor. Bu yaklaşım, odağın amaç ve bağışçının sahiplendiği sorunda kalmasını sağlayarak, miktar üzerinden başlayabilecek ve gündemi meşgul edebilecek polemiğin önünü kesiyor. İkincisi, yüksek gelirli bireyler taahhütte bulunarak, henüz taahhütte bulunmamış akranlarını da cesaretlendiriyorlar. Dahası, bağışçıyı topyekûn bir rakamsal beyanda bulunmaya zorlamaktansa, taahhüt çerçevesinde gerçekleştirilecek bağışları zamana yayma esnekliğinin bulunması, Giving Pledge üyeleri arasında rekabetten çok dayanışmayı güçlendiriyor; iyi örneklerin ve zorluklarla mücadele yöntemlerinin paylaşımı için zemin yaratıyor. Kısacası, Giving Pledge miktar yerine amacı ve etkiyi öne çıkartarak, üyelerini hem birbirleriyle iş birliği yapmaya hem de motivasyonlarını, hedeflerini ve yöntemlerini açıkça konuşmaya ve tartışmaya teşvik ediyor.

Bu bağlamda, farklı kültürlere, profesyonel geçmişlere ve filantropi vizyonuna sahip olan Melinda Gates, Brian Armstrong ve Hamdi Ulukaya’nın Giving Pledge çatısı altında buluşmaları, girişimin ruhu kadar bu üç önemli filantropistin bakış açısıyla ilgili önemli çıkarımlar ortaya koyuyor.

Kaynak: csmonitor.com

Melinda Gates

Filantropi kariyerine küresel sağlık sorunlarının çözümü, Amerika’da eğitime erişimin artırılması ve küresel kalkınma meselelerini dert edinerek başlayan Melinda Gates, 2006 yılında Bill ve Melinda Gates vakfının bu alanları önceliklendirecek biçimde yeniden yapılandırılmasına öncülük etti. Son zamanlarda ise filantropi çalışmalarını doğum kontrolü, üreme sağlığı ve cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunma gibi konular üzerine yoğunlaştırarak, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki kadınların haklarının korunmasını ve toplumdaki konumlarının güçlenmesini hedefledi.

Bu minvalde Gates’in 1 milyar dolar taahhüdü hem maddi hem de simgesel olan önemli hedeflere dikkat çekiyor. Öncelikle, Gates iş yerinde cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmak ve kadının önüne koşulan engelleri yıkmak için kurulan inisiyatifleri destekleyeceğini söylüyor. Bu oluşumlar, çalışan kadın için çocuk bakım hizmetlerinin sübvansiyonundan işyerinde taciz ve ayrımcılıkla mücadele eden örgütlerin desteklenmesine uzanan geniş bir yelpaze oluşturuyor. İkincisi, Gates, etki alanı yüksek medya, teknoloji ve halkla ilişkiler sektörlerinde—özellikle yönetici görevlerinde—kadın istihdamını artıracak proje ve girişimleri destekleyeceğini vurguluyor. Gates’in 1 milyar dolarlık taahhüdüyle gerçekleştirmek istediği üçüncü hedefi ise paydaşları, tüketicileri ve çalışanları örgütleyerek, erkeklerin egemen olduğu sektör ve şirketlerin yeniden yapılandırılması için gereken baskıyı oluşturmak.

Toplumun dokusuna işlemiş bu denli girift ve kapsamlı sorunların 1 milyar dolarla çözül(e)meyeceğinin bilincinde olan Gates, paydaşları miktara değil amaca odaklanmaya ve ellerini taşın altına koymaya davet ediyor.

Kaynak: coindesk.com

Brian Armstrong

36 yaşındaki Brian Armstrong, 2018 yılında imzaladığı Giving Pledge’in ilk kripto-girişimcisi. 2012 yılında kurduğu Coinbase, hızla büyüyerek bugün ABD’deki en büyük kripto para birimi alım-satım platformu haline geldi ve 2018’de değeri 8 milyar dolara ulaştı. “Dünyayı daha iyi bir yer haline getirme istekleri kişisel servetlerini büyütme isteklerinden daha ağır basan insanlara her zaman hayranlıkla baktım,” diyen Armstrong, kazandığı geliri toplumsal fayda yaratmak ve özellikle de yoksullukla mücadele için kullanma sorumluluğu olduğuna inanıyor.

Armstrong’un bireysel filantropi girişimleri, 2018 yılında GiveCrypto.org isimli kâr amacı gütmeyen kuruluşu kurmasıyla başladı. Kripto para birimlerinde bağış alan ilk platform olan GiveCrypto, dünyanın her yerindeki ihtiyaç sahibi bireylere doğrudan kripto para yardımı yaparak bireylerin güçlenmesini destekliyor. Armstrong GiveCrypto’yu, dünyada iki milyar insanın akıllı telefonunun bulunduğu fakat en temel finansal hizmetlere erişimlerinin olmadığı gerçeğinden yola çıkarak kurduğunu belirtiyor: “Bu kişilere [GiveCrypto üzerinden bağışlanmış] kripto parayı yerel STK’lar aracılığıyla transfer ediyor ve bu şekilde onların açık bir finansal sisteme dahil olmalarını sağlıyoruz.” Faydalanıcılar, aldıkları kripto parayı yerel para birimlerine çevirebiliyor, ihtiyaçları olan mal ve hizmetleri satın alabiliyor ve uzun vadede yatırım amaçlı kullanabiliyorlar.

Bireylerin ekonomik açıdan bağımsız olmasına önem veren Armstrong, kripto para birimlerinin böylesi bir özgürleşmeye aracı olabileceğine inanıyor. Örneğin bu doğrultuda, Stablecoin isimli start-up’ı Coinbase üzerinden destekleyerek hiper enflasyonun neredeyse her türlü ekonomik faaliyetin önüne geçtiği Venezuela’da bir alternatif oluşturmayı hedefliyor.

Kripto para birimi üzerinden faaliyet gösteren bir vakıf kurarak filantropik girişimini uzman olduğu alan üzerine inşa eden Armstrong, filantropinin yeniliklere açık tarafını ortaya çıkarırken aynı zamanda da kişinin uzmanlığını kullanarak başlatabileceği toplumsal dönüşümün temsili oluyor.

Kaynak: tent.org

Hamdi Ulukaya

Amerika’da “yoğurt kralı” olarak tanınan Hamdi Ulukaya, 1972’de Erzincan’ın İliç ilçesinde süt ürünleri üreten bir ailede doğdu. Ankara Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi okuduktan sonra 1994’te İngilizce dil kursu için gittiği New York’ta Amerikan rüyası fikriyle tanıştı ve Amerika’da “bir hayali olan ve risk almaktan kaçınmayan” herkesin bir şeyler başlatabileceği fikri onu çok etkiledi. Birkaç yıl sonra U.S. Small Business Administration’dan (ABD Küçük İşletmeler İdaresi) aldığı krediyle eski bir yoğurt fabrikasını satın aldı ve Chobani markasıyla işletmeye başlayarak beş yıldan kısa bir süre içinde yıllık satışlarını bir milyar doların üzerine çıkararak ABD’nin en hızlı büyüyen markasını kurmuş oldu.

Bugün Chobani’de çalışan 2000 kişinin %30’u ABD sınırları dışında doğdu ve yüzlercesi de Amerika’ya mülteci olarak gelen bireyler. Kurulduğu günden beri karının %10’unu Chobani Vakfı aracılığıyla hayır işlerine bağışlamanın yanı sıra, fabrikalarının bulunduğu bölgelerin kalkınması için de mali destek sağlayan Chobani markasının yarattığı sosyal faydadan Time, Financial Times ve Fast Company gibi önemli dergiler de sıklıkla söz ediyor. Dahası, gıda sektöründe yer alan ve sosyal fayda yaratmaya önem veren girişimcilere destek olmak amacıyla 2016 yılında Chobani Incubator’ı (Chobani Kuluçka Merkezi) kuran Ulukaya, 2017’de de Türkiye’deki girişimcilik ekosistemini desteklemek amacıyla Hamdi Ulukaya Girişimi’ni kurdu ve faaliyetlerini gerçekleştirebilmesi amacıyla 5 milyon dolar bağışladı.

Ulukaya mültecilere destek olmak, mülteciler için daha sürdürülebilir çözümler sunmak ve yaşam standartlarını iyileştirmek amacıyla aynı yıl Tent Foundation’ı (Çadır Vakfı) kurdu. Vakıf, misyonunu gerçekleştirmek amacıyla özel sektör ile iş birlikleri kuruyor, mülteci krizini sonlandıracak politikalar üretilmesine katkı sunuyor ve mültecilere yardım eden proje ve kuruluşlara “katalizör” adını verdiği fon desteği sağlıyor.

Amerikan rüyasının “sihrine ve gücüne herkesin sahip olması gerektiğine” inanan Ulukaya, 2015’te Giving Pledge’i imzaladı, bunu annesine ithaf etti ve servetinin çoğunluğunu (“ve yapabileceği diğer her şeyi”) mültecilere yardım etmek ve “bu insani krize bir son vermek” için kullanacağını taahhüt etti. Türkiye’den Giving Pledge’i imzalayan tek kişi olan Ulukaya, Time dergisinin bir haberine göre sadece Amerikan Rüyası’nın başarılı bir temsili olmakla kalmıyor, aynı zamanda Chobani’de başlattığı girişimlerle diğer şirketlere de örnek oluyor. Mültecilerin ihtiyaçlarına sürdürülebilir çözümler üretebilmek adına şirketlerin aktif rol alması gerektiğine inanan Ulukaya, aralarında Airbnb, Google, Ikea, Linkedin, UPS ve Mastercard’ın da bulunduğu 80 dev şirketi bir araya getiren bir iş birliği platformu kurdu. Platform, mültecilerin istihdam edilmesi, kurumsal kaynakların mültecilerin yaşam standartlarının iyileştirilmesi için kullanılması ve bu konuda savunuculuk çalışmaları yapılması için faaliyet gösteriyor.

Topluma sağladığı faydayı maddi bağışlarla sınırlı tutmayan Hamdi Ulukaya, hayırseverlik faaliyetlerini toplumsal ihtiyaçlara cevap verecek şekilde şekillendiriyor ve başarılı bir girişimci olarak iş dünyasındaki konumu, çevresini mobilize etmek için kullanarak çözüm üretmek için çalıştığı alanda gerçek dönüşümler yaratıyor.

[1]Andrew Milner, “The Global Landscape of Philanthropy,” Worldwide Initiatives for Grantmaker Support, January 2018, 15.

[2] Milner, 15-16.

[3] Milner, 16.

[4] Milner, 16.

Ana görsel kaynak: time.com ve givingpledge.org