Yapay Zeka, Makine Öğrenimi ve Filantropi

Yapay zeka (artificial intelligence) özellikle azınlık gruplarına karşı ne gibi önyargılar oluşturur ve sürdürür? Önyargıların yapay zekayı ve makine öğrenimini (machine learning) şekillendirmesi karşısında neler yapılabilir? Global AI Action Alliance ve Donors and Foundations Networks in Europe’un (DAFNE) düzenlediği “What If? Reimagining philanthropy” etkinlik serisinin “Biased Algorithms: AI Ethics & Digital Rights in Europe, and Why Philanthropy Should Care” (Önyargılı Algoritmalar: Avrupa’da Yapay Zeka Etiği ve Dijital Haklar, ve Filantropi Bunları Neden Önemsemeli) başlıklı oturumu bu soruların yanıtlarını aradı. Yapay zekanın filantropi aracılığıyla ahlaki bir biçimde, toplumun faydası için nasıl kullanılabileceğine dair görüşlerden öne çıkanlarını ayın yazısında derledik.

Yazan: Onur Sazak ve Aslı Altınışık

Yapay zeka—ya da dilimizde de yaygın kullanılan İngilizce kısaltmasıyla “A.I.”—yaşamın bütün alanlarına köklerini salıyor. Çeşitli yazılımlar ve algoritmalar üzerinden makinanın “öğrenme ve karar verebilme becerisi” olarak da tanımlanabilen yapay zekâ fenomeni, 10 yıl öncesine kadar “büyük veri,” arama motorları, sosyal medya kuruluşları, insansız araçlar gibi kavramsal çerçeveler içinde ele alınmaktaydı. Bugün vardığımız noktada ise sağlık hizmetlerinden eğitim olanaklarına, üretimden kültür-sanata, ulaşımdan enerji tedariki ve dağıtımına kadar birçok sektörü düzenlemeye, yönetmeye ve bu sayede yaşamlarımızı “kolaylaştırmaya” talip ciddi bir teknoloji hamlesi olarak algılanmaktadır.

Pandemi sonrasında yapay zekanın hızla yayıldığı alanlardan biri de filantropi sektörü. COVID-19 salgının ortaya çıkardığı sivil oluşumlara aktarılan kaynakların dağılımındaki eşitsizlikler, karar alma süreçlerindeki veri yetersizliğinden kaynaklanan uyuşmazlık ve gecikmeler, filantropi kuruluşlarını çözüm arayışlarında A.I.-bazlı modellerini eskisine oranla daha fazla değerlendirmeye teşvik ediyor. Bu yönelimin önemli örneklerinden biri geçtiğimiz aylarda kurulan Global AI Action Alliance (Küresel Yapay Zekâ Eylem İttifakı); diğeri ise 11 Mayıs günü çevrimiçi düzenlenen “What If?” serisinin “Biased Algorithms: AI Ethics & Digital Rights in Europe, and Why Philanthropy Should Care” temalı oturumu.

Patronlar için değil, herkes için yapay zekâ

Davos’taki Dünyanın Ekonomik Görünümü zirvesinin bu yılki çevrim içi toplantılarına katılan Schmidt Ailesi Vakfı, Mastercard Kapsayıcı Büyüme Merkezi ve Berggruen Enstitüsü gibi önde gelen filantropik aktörlerin The Chronicle of Philanthropy adlı internet yayınının yönlendirmesiyle kurdukları Global AI Action Alliance, yozlaştırılmaya son derece müsait olan yapay zekanın toplumun faydası için kullanılmasını amaçlıyor. Platform, halihazırdaki yapay zekâ araçlarının ve geliştirilecek yeni teknolojilerin ahlaki ve hakkaniyetli kullanımı, toplumun her katmanına fayda sağlayacak şekilde—özel olarak dezavantajlı toplulukların hassasiyet ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak—dağılımını sağlamak için kapsamlı bir yol haritası sunuyor.

Bu yol haritasının üç sacayağı, öğrenime yönelik irade ve yatırım; A.I.’ın temel hibe alanlarına ve uygulamalarına eklemlenmesi; güvenli veri paylaşımına yapılacak yatırımlar olarak konumlandırılabilir. Özellikle yapay zekanın ve A.I.-temelli araçların öğrenilmesi, kavranması ve uygulanması mütevazi veya kısıtlı imkanlara sahip sivil toplum aktörlerinin erişimine günümüz şartlarında uzak olan alanlar. Bu nedenle, Küresel Yapay Zekâ Eylem İttifakı, tematik alanları ne olursa olsun, bütün filantropik aktörleri yapay zekâ eğitim ve yaygınlaştırma programlarına kaynaklarını kanalize etmeye teşvik ediyor. Bunun yanı sıra, hibe veren kuruluşların, arasına eğitimsel çıktıları olan, özellikle çeviri, çevirim içi ve etkileşimli eğitim hizmetleri için yapay zekâ teknolojileri geliştiren projeleri önceliklendirmeleri çağrısında bulunuyor. Son olarak İttifak, bütün bu teknoloji ve bilgi paylaşımının veri güvenliği sağlanmadan mümkün olmayacağının altını çizerek, bütün paydaşları aynı zamanda veri güvenliği teknolojilerini ve modellerini desteklemeye davet ediyor. Platformun yol haritasının başarıya ulaşıp ulaşmayacağı ise filantropistlerin, aktivistlerin, yatırımcıların, iş dünyası liderlerinin ve bilim insanlarının birbirleriyle ne kadar uyumlu, birbirlerini ne kadar dinleyerek çalışacaklarına bağlı.

Düşünün ki…

Donors and Foundations Networks in Europe (Avrupa Donörler ve Vakıflar Ağı; DAFNE) çatısı altında oluşturulan ve filantropinin bugünü ve geleceğine dair merak uyandıran konuların kapsayıcı bir şekilde tartışıldığı bir alan sunmayı hedefleyen Next Philanthropy girişimi, “What If?” (Düşünün ki…) adlı bir etkinlik serisi başlattı. Filantropi alanını şekillendirmek ve sosyal ve siyasi eylem için yeni yollar yaratmak amacıyla başlatılan Next Philanthropy, aralarında TÜSEV’in de bulunduğu farklı paydaşların önderliğinde faaliyetlerini sürdürüyor.

What If? serisi kapsamındaki “Biased Algorithms: AI Ethics & Digital Rights in Europe, and Why Philanthropy Should Care” (Önyargılı Algoritmalar: Avrupa’da Yapay Zekâ Etiği ve Dijital Haklar, ve Filantropi Bunları Neden Önemsemeli) başlıklı ilk etkinlik 11 Mayıs günü çevrim içi ortamda ve 60’ın üzerinde katılımcıyla gerçekleşti. Konuk konuşmacı; Roman bir teknoloji uzmanı, araştırmacı ve aktivist olan Benjamin Ignac oldu. Konuşmasında yapay zekâ ve makine öğreniminin günümüzdeki rolüne değinen Ignac, hayatın pek çok alanında teknolojinin faydalı olabileceğine inandığını, fakat teknolojinin aynı zamanda da, Romanlar gibi marjinalize edilmiş toplulukların aleyhine kullanılma ihtimali karşısında duyduğu endişeyi dile getirdi.

Somut veri, marjinalize topluluklar ve algoritma önyargısı

Yapay zekânın, marjinalize edilmiş toplulukları gözetmeyecek şekillerde kullanıldığı durumları incelemek için 2020’ye her anlamda damgasını vuran COVID-19 pandemisine dikkat çeken Ignac, salgının, dünyanın her yanındaki toplulukların zayıf oldukları noktaları ve teknolojiye olan bağımlılığımızı gözler önüne serdiğini belirtti. Romanların Avrupa’da en fazla ayrımcılığa uğrayan topluluk olduğuna işaret eden Ignac, topluluğun sosyoekonomik ve teknolojik açılardan “kopuk” olduğunu ifade etti, ve bu nedenle de, bilgiye erişimin büyük önem kazandığı pandemi koşullarında, Romanların karşılaştığı zorlukların katlanarak arttığına dikkat çekti.

Avrupa Birliği’ndeki ülkelerin azınlıklara hiçbir alanda gereken önemi atfetmediğini söyleyen Benjamin Ignac, bu tutumun bir çıktısı olarak Romanlar hakkında veri toplama girişimlerinin de çok sınırlı olduğunu paylaştı. Aralarında Romanların da bulunduğu azınlıklara dair yetersiz miktarda veri bulunduğu, ve somut veri, politika önerileri oluşturulmasında ve yapay zekaya dair kararlar alınmasında kritik bir rol oynadığı için, yapay zekanın işleyişinde hatalı (bir diğer deyişle azınlıkları görmezden gelen) kararların alındığını vurguladı. Makine öğreniminin pek çok aşamasında insan önyargılarının sürecin gidişatını değiştirebileceğini söyleyen Ignac, bu durumu algoritma önyargısı (algorithmic bias) olarak tanımladı. Bu önyargının, özellikle alt sosyoekonomik gruplara karşı oldukça ayrımcı olabileceğine dikkat çekti ve bu ayrımları dört temel gruba ayırdı: toplulukların biyometrik gözetlenmesi (biometric mass surveillance), öngörüye dayalı polislik (predictive policing), sosyal derecelendirme (social scoring), sosyal medya algoritmaları.

Yapay zekâdaki önyargıların herkesi bir miktar etkilemekle birlikte, marjinalize edilmiş toplulukların bu sistemlerden çok daha fazla mustarip olduğunu ifade eden Benjamin Ignac, bu konuyu iklim krizine benzetti. Yaklaşık yüz yıl önce iklim krizi uzmanlar tarafından dile getirildiğinde konuya kimsenin dikkat göstermediğini ve ancak krizin etkileri kaçınılmaz hale geldiğinde gündeme taşındığını hatırlatan Ignac, benzer şekilde bugün de teknolojik bir dönüşümün eşiğinde olduğumuzu vurguladı. Yapay zekâ ve makine öğrenimi süreçlerine müdahale etmek ve bu sistemlerdeki ayrımcı temayülleri ortadan kaldırmak için bugün harekete geçilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Filantropi Ne Yapabilir?

Benjamin Ignac, teknolojideki gelişmeler ışığında ve marjinalize edilmiş toplulukların koşulları göz önünde bulundurulduğunda bireylerin, sivil toplumun ve filantropi kuruluşlarının yapabileceklerine değindi. İlk olarak, karar alıcıların önceliklerinin verimlilik değil etik olması gerektiğini ve buna paralel olarak, bu teknolojileri denetleyen koruyucu tedbirlere ve düzenleyici kuruluşlara yatırım yapılması gerektiğini belirtti. Sivil toplumun bu süreçlere dahil edilmesinin çok kritik olduğunu vurgulayan Ignac, doğrudan dijital dönüşüm hakkında çalışmayan kuruluşların dahi izlencelerine bu konunun eklemlenebileceğini aktardı; örneğin insan hakları alanında çalışan bir kuruluşun, yapay zekâ konusunu da gündemine alabileceğini dile getirdi. Bunun yanı sıra, sivil toplumun ve filantropinin bu kritik dönemeçte yaratabileceği en büyük farklardan birinin farkındalık yaratmak olduğunu paylaşan Ignac, vatandaşların konu hakkında bilgilendirilmesinde ve süreçlere dahil olmayı talep edebilmelerinde sivil toplumun sunacağı katkının elzem olduğuna dikkat çekti.

Filantropinin, teknolojiye erişimleri ve teknoloji kullanımları düşük olduğu için seslerini duyurmada zorlanan kırılgan grupların güçlenmesine ve hak arayışlarına destek olmaya katkı sağlayabileceğini belirten Ignac’ın konuşmasının ardından katılımcılar fikir paylaşımında bulundular. Yapay zekâ ve makine öğreniminin etik tarafını ele alan şirketlerin ağırlıklı olarak, toplumun her kesiminin haklarını korumaya yönelmekten ziyade kendi ticari faaliyetlerini aklama çabaları olarak gördüklerine değinildi. Bu nedenle de dijital gelişmelerde hak savunuculuğuna yönelik çabaların filantropi ekosisteminden gelmesi gerektiğinin ve filantropinin bu girişimlerinde ısrarcı ve yenilikçi olmasının önemine dikkat çekildi.

 

Kapak görseli: freepik.com