İklim Krizi ve Filantropi: Gelişmeler, Roller ve İlişkiler

TÜSEV tarafından düzenlenen, filantropi ve sivil toplum alanlarından uzmanların stratejik bağışçılık ve filantropi ile ilgili konularda bilgi ve deneyim paylaşımında bulunduğu Filantropi Profesyonelleri Konuşuyor toplantı serisi kapsamında İklı̇m Krı̇zı̇ ve Fı̇lantropı̇: Gelı̇şmeler, Roller Ve İlı̇şkı̇ler paneli 17 Kasım tarihinde düzenlendi. Moderatörlüğünü Boğaziçi Avrupa Siyaset Okulu Program Koordinatörü ve Filantropi Profesyonelleri 8. Dönem mezunu Hazal Acar’ın görev aldığı panelde, Yesilist.com Kurucusu & Turkey Mozaik Foundation Mütevellisi Ergem Şenyuva, TEMA Vakfı Çerkezköy İlçe Sorumlusu Nilüfer Ceylan ve Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Özgür Gürbüz konuşmacı olarak yer aldılar. Etkinlikte, iklim krizi ile mücadelede filantropi alanındaki gelişmeler, sivil toplum aktörlerinin çalışmaları ve farklı paydaşların sivil toplum ve filantropiyle kesişen alanlardaki gündemleri değerlendirildi. Etkinlikte ayrıca iklim kriziyle mücadelede üstlenilen rollerle alandaki aktörler arasındaki ilişkiler farklı boyutlarda ele alınırken, mevcut gelişmeler ve durumun özellikleri kapsamında bu ilişkilerin taşıdığı potansiyel fırsat alanlarına da değinildi.

Toplantıda öne çıkan başlıklar aşağıda yer almaktadır.

Ergem Şenyuva, Yesilist.com Kurucusu & Turkey Mozaik Foundation Mütevellisi

  • İklim krizine yönelik çalışmalar disiplinlerarası bir bakışı gerektiriyor.

Bir hibe veren kuruluşun mütevellisi olarak iklim krizine yönelik çalışmalara ayrılan kaynakları ve hibelerin kapsamını değerlendiren Ergem Şenyuva, Turkey Mozaik Foundation’ın kuruluş hikayesine referans vererek hibe verme davranışlarındaki temel göstergeleri ve çerçeveleri sundu. Özellikle fon bulmakta zorlanan yerel ve küçük ölçekli STK’ları desteklemeyi amaçladıkları doğrultuda Sivil Toplum için Destek Vakfı ile geliştirdikleri iş birliği ile kadın, toplumsal cinsiyet eşitliği, eğitim, kültür ve sanat, çevresel sürdürülebilirlik ve dijital dönüşüm gibi pek çok farklı alanda destekler sunduklarını belirtti. İklim krizi ile mücadelede Kasım ayının ilk iki haftasında Glasgow’da gerçekleşen İklim Değişikliği Konferansı – COP26’nın da ana gündemlerinden birini oluşturan kesişimsellik, farklı alanlarda çalışan STK’ların da iklim krizi ile mücadelede azaltım (mitigation) ve adaptasyon (adaptation) hedeflerine uygun olarak desteklenmesi gerekliliğini bir kez daha vurgulayan Şenyuva, iklim krizinden en çok etkilenen/etkilenmekte olan/etkilenecek olan grupların kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler olduğuna dikkat çekti. İklim krizini ele alırken meselenin çok boyutlu, çok katmanlı, çok taraflı olduğunu unutmamak gerektiğini belirten Şenyuva, STK’ların iklim krizini ele alış biçimlerinde kesişimsellikten yola çıkarak disiplinlerarası bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğunu ifade etti. Filantropi sektörünün de bu gerekliliğin farkında olarak çalışmalar yürüttüğünü, kaynaklarını buraya yönlendirmeye başladığını söyleyen Şenyuva, söz konusu ilişkilerin çok katmanlı şekilde düşünülmesi gerektiğinin altını çizdi.

  • Kesişimsellik aktörler-arası ilişkilerin de geliştirilmesi gerektiğini gösteriyor.

Dünyada ve Türkiye’de çevre ve iklim krizi alanında büyük bir hareketlilik/anaakımlaşma olsa da aktarılan destek/hibe miktarının düşük kalmasına dair yorumları sorulan Şenyuva, hibe veren kuruluşların durumun aciliyetinin bir anda farkına vardığını ifade etti. Yalnızca hibe odaklı bir yaklaşımdan ziyade hibe veren kuruluşların halihazırda STK’ların çalışma alanlarında faaliyetleri sürerken iklim krizine dair farkındalığı, kesişimselliği, harekete geçme mobilizasyonunu sağlayacak kapasite geliştirme destekleri sunabilmesi gerektiğini ifade eden Şenyuva, iklim krizi ile mücadelede bugünden yarına bir değişimin/etkinin görülemeyeceğini belirtti ve ekolojik anlamda bir çalışma yürütmek isterken bir yandan da kendi alanında çalışmalarını yürüten, çözüme çok boyutlu yaklaşabilen kurumların desteklenmesi gerektiğini ifade ederek, hibe veren kuruluşların alan açarak ilerlemesinin önemini vurguladı. Savunuculuk, kampanya yönetimi, yerel aksiyonları da hibe programlarına dahil ederek ilerlenirken, iklim krizinin problem olarak çok paydaşlı, ölçeği büyük bir alan olmasından dolayı filantropi sektörü, sivil toplum kuruluşları, özel sektör, finans sektörü gibi aktörler arası ilişkilerin geliştirilmesi gerekliliğine değinen Ergem Şenyuva, ikinci turda sözlerini sorunların bütüncül bir biçimde ele alınması ve birlikte çözümler geliştirilebilmesi gerektiğini ifade ederek noktaladı.

  • İklim Değişikliği Uluslararası Filantropi Taahhüdü çok kıymetli bir alan açıyor.

Geçtiğimiz günlerde tüm dünyadan vakıfların imzasına açılan İklim Değişikliği Uluslararası Filantropi Taahhüdü’nün filantropi alanına etkisinin olumlu olacağını belirten Şenyuva, alandaki aktörlerin doğrudan bu konuda taahhüt vermesinin çok kıymetli olduğunu belirtti. Kendi deneyimlerinden ve izlenimlerinden yola çıkarak tespitlerde bulunan Şenyuva, vakıfların bugüne dek iklim krizi ile mücadele etme noktasında atacakları adımlarda kararsız kaldıklarını, detaylara odaklanarak zaman kaybettiklerini belirtti. İklim krizi ile mücadeleyi, azaltım ve adaptasyon adımlarını harekete geçirirken bilgi dağarcığını geliştirmeyi, farkındalığı arttırmayı önceliklendirmeye vurgu yaptı. Şenyuva, atılacak adımların mütevelli üyelerinden başlayarak tüm üyelere, paydaşlara dağılmasının anlamlı bir etki yaratacağını ifade etti. Fonların yönetiminin önemine dikkat çeken Ergem Şenyuva, iklim değişikliğinin hayatlarımıza, çalışma alanlarımıza etkisini düşünmemizle başlamak gerektiğine dikkat çekti. Sonrasında aksiyon adımlarının geleceğini belirterek, kaynakları mobilize ederek ve şeffaflık talep ederek ilerlemenin Turkey Mozaik Foundation’da olduğu gibi iyi örnekler yaratacağına değindi.

Nilüfer Ceylan,
TEMA Vakfı Çerkezköy İlçe Sorumlusu

  • Yereldeki paydaşları çalışmalara, tartışmalara ve harekete dahil etmek sahiciliği ve ikna ediciliği arttırıyor.

Yereldeki sivil toplum deneyimi ve çevre hareketindeki rolü ile öne çıkan Nilüfer Ceylan, daha geniş bir perspektiften yerelden sivil toplumun genel olarak çevre alanındaki çalışmalarını, kendisinin de içerisinde yer aldığı TEMA Vakfı gibi kuruluşların yerelin sakinlerini güçlendirerek, bilgilendirerek, mobilize ederek çevre hareketine bir devinim sağlamasıyla şekillendiğini aktardı. Böylelikle hem yereldeki insanların hem de toplumun çevre hareketlerine bakışının değiştiğini ifade eden Ceylan sivil toplumun da yaklaşımının dönüştüğünü yerelin gerçeklerini gözeterek yapılan çalışmalarda alınan başarılı sonuçlar -örneğin kömürlü termik santrallerin yapımının durdurulması/iptal edilmesi gibi- pek çok öğrenme yarattığını belirtti. Yerel yönetimlerle, sivil toplum kuruluşlarıyla, meslek örgütleri ile yürütülen çevre alanındaki çalışmaların etkisinin gözle görülür biçimde hissedildiğini ifade eden Ceylan, sözlerine yereldeki insanların çevre felaketleriyle yüz yüze gelmesinin çabalarına bambaşka bir boyut kazandırdığını söyleyerek devam etti. Nilüfer Ceylan, çevre felaketlerini önlemek için başladıkları çalışmaların aslında yerel, bölgesel ve küresel düzeyde bir etkisi olduğunu anlatmanın kıymetine değinerek, TEMA Vakfı’nın İklim Elçileri Projesi ile 664 noktada yereldeki tüm paydaşları çevre hareketine dahil edebildikleri bir deneyim yaşadıklarını belirtti. Bir diğer örnek olarak ise İklim için Kadın Liderler Projesi ile yerel yöneticilerin, muhtarların da katılımıyla mücadelelerinin ölçeğini büyüttüklerini ifade etti. İklim krizinden ve çevre sorunlarından en çok etkilenen gruplar arasında kadınların başı çektiğini vurgulayarak, çevre koruma hareketlerinde kadınların liderliğinde bambaşka bir kapı aralandığını düşündüğünü paylaştı. Yereldeki en büyük dönüşümün insanların artık kolay mobilize olabilmesi olduğunu ifade eden Ceylan, STK’lar olarak hem savunuculuk hem de iklim adaleti konusunda üstlenecekleri pek çok görev ve sorumluluğun olduğunu belirtti. Nilüfer Ceylan, yereldeki paydaşları çalışmalara, tartışmalara ve harekete dahil etmenin sahiciliği ve ikna ediciliği arttırdığını bir kez daha vurguladı.

  • Tarafsız, yapıcı ve dahil edici yaklaşımla iklim ve çevre hareketleri için yerelde büyük dönüşümler mümkündür.

Yerelin çevre hareketine ve sivil toplum kuruluşlarına bakışı sorulan Nilüfer Ceylan, TEMA Vakfı bünyesindeki gönüllülerin ısrarlı çabaları sonucunda Erzurum Büyükşehir Belediyesi ile Erzurum İklim Eylem Planı hazırlayabildikleri örneğini vererek, ön yargıların ve kutuplaşmaların ötesine geçerek çevre ve iklim için harekete geçmemiz gerektiğini ifade etti. Yereli bilgilendirmenin, uzmanlık alanlarımızda aktarım sağlamanın önemine değinen Ceylan, iklim krizi ile ilgili çalışmalarda felaket senaryolarındansa yapıcı eleştirilerle ve katkılarla ilerlemenin yerelde yaşayan sakinlerde, çocuklarda, yerel yöneticilerde ve kamu görevlilerinde bir farkındalık oluşturduğunu söyledi. İklim ve çevre hareketinin tarafsız bir yerden yaklaşımı da yereldeki insanları etkilemede önemli bir rol oynadığını ifade eden Ceylan sözlerine doğru adımlarla, doğru paydaşlarla ilerlemenin önemine vurgu yaptı.

  • Sivil toplum kısıtlı kaynak sorununu yerelde iş birlikleri geliştirerek aşabilir.

Yerel yönetimlerin sivil toplum kuruluşlarının iklim krizi ve çevre hareketlerindeki çalışmalarına bakışının sorulduğu Nilüfer Ceylan, gün geçtikçe hissedilen iklim krizi etkilerinin bir bakış farkı yarattığını ifade etti. Belediyelerin yerel çevre kampanyalarına katkı sunması sayesinde sivil toplumun kısıtlı kaynaklarla yapabileceklerinin çeşitlendirilebileceğini ve daha ikna edici olabileceğini vurgulayan Ceylan, böylelikle insanların daha kolay mobilize olabileceğini ifade etti. Sivil toplum kuruluşları ile belediyelerin yan yana durarak hukuki mücadeleler başlatması iklim krizi ile mücadele ve çevre hareketleri bakımından en önemli başarı göstergelerinden sayılabileceğini belirtti. Siyasetle ilgilenenlerin bu alanda eğitime ve farkındalık kazanmaya ihtiyaçları olduğunu vurgulayan Ceylan, aynı zamanda bu alanda sivil toplum kuruluşlarında yapılabileceklerin çeşitliliğine dikkat çekti.

Özgür Gürbüz, Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

  • Çevre ve iklim sorunlarını dile getirebiliyoruz, bir sonraki aşama politikalara etki etme olacak.

Türkiye özelinde geçmişten bugüne çevre hareketlerinin gelişimi ve evrimi sorulan Özgür Gürbüz sözlerine Türkiye’nin konuda uzun yıllara dayanan bir birikimi olduğunu belirterek başladı. Özellikle çevre ve iklim hareketi özelinde savunuculuk alanında kıymetli örneklerin çıktığını ifade eden Gürbüz, iklim krizine halen soğuk bakıldığını ifade etti. İnsanların kısa-erimli sorunlara ve sonuçlara odaklanmasından kaynaklanan bu sorunla mücadelede Türkiye gibi biyo-çeşitlilik ve iklim kuşağı çeşitliliği açısından zenginliği tüm dünyaca kabul görmüş bir ülkede daha çok aktörün iklim krizini gündeme getirmesi ve tartışmaya açması ile birlikte kabuğun kırılabileceğini söyledi. Gürbüz ayrıda iklim krizi ile mücadelede taahhütler önemli olsa da lobicilik ve politikaları belirleme ve yol gösterici olmada kat etmemiz gereken mesafe olduğunu vurguladı.

  • Adil dönüşüm için her bir aktörün taahhüdü çok önemlidir.

Sivil toplum kuruluşlarına ve çevre/iklim krizi ile mücadele alanına ayrılan kaynakların kısıtlılığı ve bu kısıtlılığın nasıl aşılabileceğine dair soru yöneltilen Gürbüz, fosil yakıtlardan, büyük ölçekli şirketlerin adil dönüşüm politikaları ile tüm üretim biçimlerini ve toplumların tüketim şeklini değiştirecek sistemsel bir dönüşümden bahsederken değişimin bugünden yarına gerçekleşmeyeceği ön kabulü ile işe başlamanın önemini vurguladı. Meslek örgütleri ve sendikaların da çevre hareketinin paydaşları olması gerektiğine değinen Gürbüz, özel sektörün katkısının ve yaklaşımının önemli olduğunu belirtti. Herkesin kendi çalışma biçimine, üretim-tüketim dengesine bakarak, iklim krizine etkisinin ve katkısının ne olduğunu ölçmesi ve buna göre planlar çıkarması gerekliliğinin altını çizen Gürbüz özel sektör veya kamu kurumu fark etmeksizin verilecek küçük taahhütlerin adil dönüşümde etkisinin büyük olacağını belirtti. STK’ların da lobicilik ve politikaları etkileme gücünü ve yetisini kullanarak fikirlerin politikalara dönüşmesinde etkin bir rol oynaması gerektiğini vurgulayarak sözlerine devam etti.

Sivil toplumun proje-odaklı çalışmalara odaklanması ile görüş açısını kısıtlarken gönüllü potansiyelini gerekli ölçüde mobilize edemediğine dikkat çeken Gürbüz, sivil toplumun korkusuzca ve veriye dayalı olarak politika önerilerini sunması ve ifade etmesi gerektiğini belirtti. Gürbüz ayrıca kamu kurumlarının sivil toplumun katkısı ve katılımı olmadan vereceği taahhütlerin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını düşündüğünü aktardı.

  • Sorunları yerelleştir, durumun aciliyetini vurgula, sorunların ölçeğini küçülterek anlat!

Savunuculuğun kolay ölçülebilir sonuçlar çıkaramayabileceğini aktaran Gürbüz, Türkiye’de insanların iklim krizinin olumsuz etkileri ile karşılaştıkça durumun farkına vardığını ifade etti. Adaptasyon -uyum- süreçlerinde farklı destek mekanizmalarının önemine dikkat çekerek sürdürdüğü sözlerinde bağış yapanların iklim krizi ile mücadele ve/veya çevre sorunlarını çözmeye katkı sunacak çalışmaları desteklemek gibi motivasyonlarının ancak orman yangını veya sel gibi felaketlerle karşılaşıldığında ortaya çıktığını belirtti. Gürbüz, STK’ların bakış açısından baktığında iletişimle ilgilenen ve söylem-kurucu olan aktörlere çok büyük bir rol düştüğünün altını çizdi. Yaşanan felaketlerin altyapı eksikliğine indirgenemeyeceğini ifade eden Gürbüz, altyapı yetersizliğinin iklim krizinin yarattığı felaketlerin olumsuz etkilerini çarpan etkisiyle arttırdığını söylemenin mümkün olabileceğini ve daha farklı bir bakış açısı geliştirmek gerektiğini belirtti.

Çözüm önerilerini üç maddede özetleyen Özgür Gürbüz, sorunları yerelleştirmenin ve yerelde konuşmanın ilk adımı oluşturabileceğini, ikinci adımda durumun aciliyetine vurgu yapılması gerekliliğini, üçüncü adımda ise sorunların ölçeklerini küçülterek anlatmanın etkili olabileceğini düşündüğünü söyledi. İnsanları çözüme kendi yerellerinden ve dünyalarından başlayarak ilerletmenin en doğru yol olduğunu savunan Gürbüz, yerel bağışçılığın ve gönüllülüğün önemine dikkat çekti. Böylelikle yerel başarıların da daha kolay görünebilir olabileceğini ifade eden Gürbüz insanlara adil dönüşüm yoluyla umutlu ve mutlu bir dünya çerçevesi sunarak çözüme katkı sunmaya davet edici olmanın iklim krizi ile mücadelede önemli bir adım olacağını ifade etti. Filantropi sektörünün de bu söylemi kurmada katkısının büyük olacağını belirten Gürbüz, ekonomik, toplumsal ve sistemsel dönüşümün yapı taşlarını hep birlikte katılarak, değiştirerek ve dönüştürerek gerçekleştireceğimizi belirterek sözlerini tamamladı.