Sosyal Değişimi Tetiklemek için Zor Alanlara Hibe Vermek

Yazan: Rana Kotan

Geçmişi Osmanlı dönemine kadar dayanan vakıfçılık geleneği, ihtiyaç sahiplerine yardım yapılması ve toplum yararına okul, hastane, vb binalar inşa edilmesiyle bugünlere kadar süregelmiştir.

Ülkemizdeki vakıfların önemli bir kısmı sosyal dayanışma amaçlı kurulmuştur. Yardım temelli bir anlayışı benimseyen bu yapılar, toplumda önemli bir ihtiyacı karşılamakla birlikte, sosyal problemleri çözmede maalesef yetersiz kalmaktadır.

“Vakıflar sadece acil ihtiyaçların giderilmesine değil, görünen sorunların ardında yatan ekonomik-sosyal sistemlerle ilişkili olabilecek nedenlerin tespit edilmesi ve bunların inovatif şekilde ele alınmasına yatırım yapmalıdır.”[1] Üstün Ergüder’in bu sözü sosyal değişimin tetiklenmesi için vakıflara düşen önemli görevi hatırlatıyor.

Günümüzde klasik anlamda hayırseverliğin yerini, sosyal konularda etki sağlamayı amaçlayan stratejik hayırseverlik almaya başlamıştır. Stratejik hayırseverlik, içinde pek çok amacı ve faaliyeti barındırsa da merkezinde filantropi, yani insan sevgisi yatar.

Zülfü Livaneli,  “Ada” şarkısında insan sevgisini şöyle ele almış:

“Dünyayı güzellik kurtaracak
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey…”

Gerçekten insanı sevmekle başlayan bu yolda keşke her şeyi güzellikle kurtarmak mümkün olsaydı… Ama maalesef bu çok uzun ve yoğun emek isteyen bir yolculuk…

Yoksulluk, eğitimsizlik, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, ayrımcılık, insan hakları ihlalleri, vb sorunlara etkili çözümler üretmek için bugün dünyada pek çok vakıf stratejik hayırseverlik modelini uygulamaktadır.

Stratejik hayırseverlik, Üstün Hoca’nın dediği gibi toplumsal sorunları doğru tespit ederek bunlara yönelik etkili ve inovatif çözümler geliştirilmesini ifade eder. Ancak bu şekilde değişime yönelik çalışmalar hayata geçirilebilir.

Vakıflar için bunu yapabilmenin en etkili aracı “hibe vermek”tir. Alandaki ihtiyacı bilen, soruna karşı çözüm üretip bunları hayata geçirebilen sivil toplum kuruluşları bu değişimi sağlamak için en kilit yeteneğe sahipler: “tutku” ve “adanmışlık”. Tek ihtiyaçları onlara gerekli ivmeyi kazandıracak bir mekanizma… İşte hibe bu noktada devreye giriyor.

Hibe, vakıflar açısından oldukça riskli bir araçtır. Çünkü bir sivil toplum kuruluşuna hibe vermek demek, bazen hibe veren vakfın stratejilerine uymayan veya toplum tarafından kabul görmüş temel doğruların aksine ses çıkaranları desteklemek anlamına gelebilir. Ancak bu risklerden korkmak ve hiçbir şey yapmamak, belki de çok önemli bir konuda değişim yaratabilecekken bundan vazgeçmek demektir. Bunun yerine, riskleri öngörerek ve hibe verilecek sivil toplum kuruluşuyla el ele çalışarak, çözümün ve değişimin parçası olmayı seçebiliriz.

Sabancı Vakfı olarak, 2008 yılında Hibe Programı ile ilk yola çıktığımızda, hedefimiz sivil toplumun ihtiyaçlarını anlamak ve onları belli alanlarda desteklemekti. Ancak alandan gelen başvurular bize gösterdi ki, sosyal problemlerin çözümüne yönelik ilk adım; bir problem olduğunu kabullenmek ve konuşmaya başlamaktan geçiyor. Konuyla yüzleşmek ve konuşmak, farkındalığı önemli derecede arttırıyor. Farkındalığın artmasıyla birlikte zamanla toplumun her kesimi konuyla ilgili duyarlı hale geliyor…

Bir örnek vermek gerekirse, çocuk gelinler alanında çalışmalar yapan Uçan Süpürge başta olmak üzere aynı konuda çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşlarına Vakıf olarak 2011 yılından beri destek veriyoruz. Çocuk gelinler konusunda çok önemli farkındalık çalışmaları yapıldı, platform kuruldu, uluslararası çalıştaylar düzenlendi. Ancak pek çok kişi 12 Aralık 2014 tarihinde yedincisini gerçekleştirdiğimiz Sabancı Vakfı Filantropi Semineri’nde ilk defa gerçek bir çocuk gelinle karşı karşıya geldi. Zimbabweli konuşmacımız Tererai Trent’in duygulara dokunan konuşmasıyla çocuk gelin ne demektir bunu daha iyi anladılar. Pek çok katılımcı bu konuşmayı dinledikten sonra bu konuda çok daha duyarlı olacağını iletti bize.

11 yaşında bir inek karşılığında satılan ve zorla evlendirilen Tererai Trent, evliliğinde pek çok kez şiddet yaşadı, 5 çocuk sahibi oldu. Yaşadığı tüm zorluklara rağmen okumayı kafasına koymuştu ve çocuklarını ülkesinde bırakarak ABD’ye okumaya gitti. Günde 3 vardiya çalışarak ve yeri geldiğinde açlıkla mücadele ederek doktora derecesini tamamlamayı başardı. Oprah Winfrey tarafından “tüm zamanların en favori konuğu” ilan edilen bu ilham verici kadın, hikâyesini paylaşarak tüm dünyada erken yaşta evlilik konusunda farkındalık yaratmaya çalışıyor. Oprah, Tererai’ye Zimbabwe’de okul yapması için hibe veriyor.

Yakın zamanda gazete manşetlerinde okuduk. 12 yaşında zorla evlendirilen ve 14 yaşında öldürülen Kader, aslında bir anlamda çocuk evlilikleri konusunda medyada ve toplumun her kesiminde ne kadar duyarlılık yaratılmış olduğunu gösterdi bize. Üzücü olan bu olayın teselli edici tarafı, çocuk gelinler alanında birkaç yıldır yoğun bir şekilde yapılan çalışmaların toplumsal duyarlılığı arttırmada büyük katkı sağladığını göstermesiydi. Her kesimden yağan tepki, riskli bir alanda çalışıyor olsak da değişim için doğru yolda olduğumuzu gösterdi ve bu alanda çalışanları olduğu kadar onları destekleyen bizleri daha da cesaretlendirdi.

Vakıflar olarak bizim sosyal sorunlara büyük çözümlerimiz yok, ama bu sorunları yaşamış, ihtiyacı bilen ve çözüm için çalışan kurumları desteklemek için gerekli kaynaklarımız var.Küçük destekler, büyük değişimleri tetikleyebilir. Yeter ki risk almaktan korkmayalım…

Rana Kotan, Sabancı Vakfı Programlar ve Uluslararası İlişkiler Direktörü olarak görev yapmaktadır. Sabancı Vakfı’nın kadınlar, gençler ve engellilere eşit fırsatlar yaratılmasını ve bu grupların topluma aktif katılımlarını destekleyen programların yönetilmesinden sorumludur. Rana bu bağlamda, programlar ekibindeki profesyonellere liderlik yapmakta ve yol göstermektedir. Rana ayrıca Vakfın yabancı ortaklar ve diğer uluslararası kurumlarla olan ilişkilerini yürütmektedir. Rana, Vakfı Avrupa Vakıflar Merkezi’nin yönetim kurulunda temsil etmektedir. TACSO’nun Ulusal Danışma Kurulu üyelerinden biridir. Ayrıca Alliance Dergisi’ne katkı vermektedir.

Sabancı Vakfı’ndaki görevi öncesinde Sabancı Holding, EFC İstanbul Menkul Değerler, Global Menkul Değerler ve Arthur Andersen’da finans ve strateji ile ilgili pozisyonlarda çalışmıştır. Rana Kotan, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden lisans, Yale Üniversitesi İşletme Bölümü’nden yüksek lisans (MBA) derecesine sahiptir.

 


[1] Tüsev Vakıfların Hibe Programları İçin Rehber, 2013,http://www.tusev.org.tr/usrfiles/files/vakiflarinhibe_programlariiçinrehber.pdf