Bu makalenin orijinali 1 Eylül 2021 tarihinde Alliance Magazine’de yayımlanmıştır. Yazının orijinaline bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz. Çevirinin içinde sayfa numaralarıyla yer alan makaleler Alliance Magazine’in 25. Yıl Özel sayısında yer almaktadır. Derginin tamamıyla ilgili bilgiye bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Barry Knight bir filantropi uzmanı ve uzun süredir Alliance yayın kurulu üyesi, eski konuk editör ve katkıda bulunuyor.
Sivil toplumun gelişmesinden filantro-kapitalizmin çöküşüne ve daha güvene dayalı bir filantropiye geçişe doğru alanımız son 25 yılda önemli ölçüde değişti.
Alliance bir iyimserlik çağında doğdu. 1996’da yeni Washington Uzlaşısı[1] sivil toplumu serbest piyasalar ve küçük devletlerin karmasına ekledi. Dünya refahın sürekli artmasına, yoksulluğun azalmasına ve liberal demokrasinin yayılmasına tanıklık ediyordu. Beklenti, Francis Fukuyama’nın “tarihin sonu” dediği şeye yol açan iş birliği ve birliğe dayalı açık toplumlara yönelmemizdi.
Ciddi karamsarlık
Üç olay – 11 Eylül, 2008’de piyasaların çöküşü ve küresel salgın bunların hepsini değiştirdi. Artık iklim felaketi, istikrarsız ekonomiler ve başarısız işgücü piyasaları ile yaşıyoruz. Dünya genelinde güven kırıldı, ahlâk ve vicdan yoksunu liderlerin yabancı düşmanlığını ve nefreti teşvik ettiği bir girdap yarattı. ‘Açık toplum’ yerine artık ‘sivil alanın kapandığı’ bir hesaplaşma ile karşı karşıyayız.
Filantropinin parlak dönemi
Bu gelişmelere rağmen, filantropinin yıldızı parladı. Artık çok daha büyük çaplı, daha organize ve dış dünya tarafından daha görünür hale geldi. Hizmetlerini 25 yıl önce hayal bile edilemeyecek şekilde dijitalleştiren sofistike bir altyapı var.
2017 WINGS Forumunda, Alliance yayın kurulu üyesi ve Arap bölgesi uzmanı Atallah Kuttab, “filantropinin parlak dönemini” anlattı. Anglo-Amerikan modelinin ötesinde ‘birçok bölgede gelişen canlanmaya ve yeni modellere’ dikkat çekti. “Sosyal işletmeleri, kitle fonlamasını, topluluk filantropisini” ve “sadaka veya zekat gibi inanca dayalı fonlamada” görülen inovasyonu tanımladı. Lester Salamon’un 2014 tarihli New Frontiers of Philanthropy kitabı, filantropiyi bir vakıf modelinden çok başlı bir güce dönüştüren yeni araçları listeledi. Bu değişimleri meydana getiren dört temel aşama vardı.
- Aşama: Örgütlenme Devrimi
Sivil toplum fikri, 1989 yılında Orta ve Doğu Avrupa’daki devrimlerden ve Güney Afrika’da Apartheid’in ortadan kaldırılmasından zaferle çıktı. Vakıflar, devletlerin iktidarı çok sayıda vatandaş grubuyla (STK) paylaşmaya teşvik edildiği bir güç değişiminin parçası olan ‘kurumsal devrimi’ desteklemeye koştu. ‘Halkın gücü’nün toplumu aşağıdan yukarıya doğru dönüştürmesi bekleniyordu.
- Aşama: Stratejik filantropi
Milenyumun başında, sivil toplumun ölçülebilir sonuçlar vermekte başarısız olduğunu hisseden birçok fon sağlayıcı ‘stratejik filantropiye’ geçti. Bağışçılar tarafından belirlenen hedeflerle yerel grupların hedefleri göz ardı edilirken proje hibeleri daha büyük, daha resmi ve daha iyi kaynaklara sahip kurumlara gitti. Bunun uç bir versiyonu “filantro-kapitalizm” idi (bkz. Matthew Bishop’un 70. sayfadaki makalesi). Yeni nesil milyarderler, kendilerini iş yöntemleriyle dünyayı kurtarabilecek “hiper özneler” olarak görüyorlardı.
- Aşama: Dayanıklı sistemler
Piyasaların 2008 yılında çöküşü, bu yaklaşımın kibrini gün yüzüne çıkardı. Vakıfların sevdiği doğrusal ve mekanik düşünce, artan eşitsizlikler ve sınırlı seçeneklerle dolu belirsiz bir dünyada sosyal, ekolojik ve ekonomik güçler arasındaki etkileşimleri anlama ihtiyacına yol açtı. Zamanın ruhu, resmi kalkınma çevrelerinde “dayanıklılık” olarak yerleşik bulunan ve 2015 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının temelini oluşturan bir fikir olan “sistem değişikliği” haline geldi. Filantro-kapitalistlerden bazıları daha sonra, sistem değişikliğini desteklemek için fonları bir araya toplayan Co-Impact ile daha mütevazı ve daha Küresel Güney odaklı bir duruşla kendilerine farklı bir yol çizdiler.
- Aşama: #ShiftThePower
#ShiftThePower hareketi 2016’da başladı, çünkü sistem değişikliği ile ilgili bütün söylenenlere rağmen yukarıdan aşağıya doğru fonlama yerel halk için önemli olan sonuçları sağlayamadı (bkz. Jenny Hodgson’ın sayfa 24’teki makalesi). Global Fund for Community Foundations’ın on yıldır sağladığı hibelerden öğrenilenleri temel alan Global Summit on Community Philanthropy, kalkınma yardımı ve kurumsal filantropi reformuna yönelik yaygın talepleri teşvik etti.
#ShiftThePower, filantropinin sadece yukarıdan para dağıtan elit bir bağışçı grubu için değil, herkes için olduğuna inanan demokratik bir hareket. #ShiftThePower’ın özünde, yerel halkları ve onların örgütlerini, “faydalanıcılar” veya “alıcılar” gibi terimlerden vazgeçip “liderler” ve “değişim aracıları” olarak yeniden şekillendirmek bulunuyor.
Yerel halk, topluluk filantropisinden yararlanarak sürdürülebilir topluluklar için gerekli olan üç unsuru geliştirir: varlıklar, kapasite ve güven. Güvene dayalı filantropi de benzer bir yaklaşımı benimser. Hareket, Hollanda hükümetinin ‘Seslerin Gücü’ programının bir parçasını oluşturan Giving for Chane girişimiyle yayıldı. (Sayfa 28’deki Ise Bosch ve Michael Alberg-Seberich’in makalesine bakınız).
Tarihten ne öğrenebiliriz?
Büyümesine rağmen filantropi yanlış başlangıçlara, kaynaklarına göre yetersiz kazanımlara ve hibe alanların itirazlarına maruz kaldı. Ese Emerhi’nin gözlemlediği üzere: ‘Geçmişteki filantropik tepkiler, çoğunlukla az sayıda daha büyük sistem kazanımı sağlayan aşırı yaygın ve sıklıkla yerelleştirilmiş stratejileri benimsemekten ibaretti.’ European Foundation Centre’ın eski CEO’su Gerry Salole, ilerleme eksikliğini “filantropi ve kalkınma endüstrilerinin kısa dikkat süresine ve döngüsel kayıtsızlığına” bağlıyor. H & S Davidson Trust için yürüttüğüm etkililik ölçeklendirmesi araştırmasında, 1930’lara kadar uzanan bu örüntüyü saptadım. Ian Smillie, 1995 tarihli The Alms Bazaar kitabında Joni Mitchell’in “The Circle Game” şarkısından alıntı yapıyor: ‘Atlı karınca dönüyor dönüyor’.
Bu dürtüsel tekrara, Alliance eski editörü Caroline Hartnell bir çözüm önerdi. Haziran 2015’teki son başyazısında, filantropinin daha büyük ve daha verimli hale geldiğini, ancak yaptığı iş hakkında netliğinin artmadığını belirtti. Yana yakıla en yeni ve sihirli girişimi aramak yerine, rolleri değişimi yaratan olmak değil, dünya çapında değişimi gerçekleştirenleri desteklemek için uzun dönem sermayeyi kullanmak olmalıydı. Bu bakış açısı belki de tarihin sonuna inanırken hayalini kurduğumuz dünyanın kapısını aralayacaktır.
[1] ‘Washington Uzlaşısı’ ilk kez 1989’da İngiliz iktisatçı John Williamson tarafından Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve ABD Hazine Bakanlığı gibi Washington DC merkezli kurumlar tarafından desteklenen bir dizi ekonomik politikayı tanımlamak için kullanılan bir terimdi.